Maneviyatı (spritualizm-ruhanilik) sadece geleneksel din uygulamaları ile sınırlamamak gerekir. Hatta böyle yapıldığında maneviyatın gerçek anlamı kaçırılmış olur.Maneviyatın çekirdek duygusu "dinsel yaşantı-religious experience" denilen duygudur. Bu duygu, sadece din ulularının değil, bilim adamları, sanatçılar, felsefeciler tarafından da kuvvetle duyulan bir duygu olmakta ve onları yaptıkları işe daha da fazla sarılmaya yöneltmekte diye düşünmekteyim.Bu duygu, bizi çevreleyen dünya ve kozmosun haşmetini duyumsamak, güzelliği ile büyülenmek ve kendini ondan ayrı değil ona tabi, onunla birlikte hissetmekle kaimdir.Yani dinsel deneyim, insan denilen varlığın dünyada bir başına kalışının ızdırabını, neden burada olduğunu anlayamayışının şaşkınlığını, sonluluğunun hüznünü aşmasına imkan veren bir deneyimdir."Aşkınlık" -"transandans" deneyimi de diyebileceğimiz bu deneyim bir kez yaşantılandığında, süreklilik arzetmese de insana yeni bir bakış açısı sunar.Maneviyat tarihine (!) bakıldığında ruhanilik ile maddiyatın arasının semavi dinlerin dışında hep bozuk olduğu görülmüştür. Zira maddi olan bu dünyaya bağlılığı artırır. Maddiyat ise dünya ile birliği sağlamaz, ayrılığı körükler. Maddi olanın sonluluğu acıtır, bu gün senin olan yarın kaçar gider. Maddi olan, evren ile birlik duygusunun yerine konan dünya malından başka bir şey değildir. Konfor ve güvenlik arttıkça, terkedilmişilik, yalnızlık, mahrumiyet, hiçlik duygularından kaçınılabileceği vaad edilir ancak hem vaat yerine gelmez hem de konfor-güvenlik aşamasına varmak mümkünsüzdür. Ayrıyeten maddi olan için savaşım her aşamada devam eder. Bir kral bile, maddi varlığını korumak için tetikte bekler, savaşır ve karmaşık insan ilişkilerini yürütür.Maddi olanın imgesi ile manevi olanın imgesi bilinçte aynı kovanda yer almaz, birinin imgesi diğerini kovar. Maddi olanın imgesi maddi diğerlerini, manevi olanın imgesi de manevi olan diğerlerini çağırır.Bu yüzden keşişler manastırlara, sufiler tekkelere, uzak doğu rahipleri tapınaklara çekilerek maddi olanın hem somut varlığından (münzevilik) hem de imgesinden (meditasyon) ayrı kalmaya çalışmışlardır.Bilim ve sanatlar da maddi olan ile ilgilidir, malzemesi maddidir teolojiden farklı olarak. Ancak bilim ve sanat bireysel olsa bile, ortaya çıkan eser-ürün anonimdir. İnsan kültürüne, bilgeliğine miras kalır. Bu birikim-miras hem kurumsal olarak (fizik-matematik-resim vb) sağladığı birliktelik duygusu hem de hayatı ve evreni anlamaya ve onunla birleşmeye açılan eşsiz kapılar olarak "aşkınlık duygusu uyandırmaya muktedirdir."O halde yeni bir yaşam ve yaşam etiği nasıl kurulabilir, Nietzsche'yi takip etmek gerekirse --->Bilim ve sanat ile kurulur. Öncelikle finansal araçlar kullanmayı (kredi kartı, banka vb) küçümsemek lazım. Bu sistem dışında kalarak ya da sistemin içinde bu enstrümanlara gönül koymayıp, tercih etmeyerek de olabilir. Bu bakımdan tüketim karşıtı konumlanmak, kanaatkar olmayı bilmek lazım. Ekonomik alanla ilgili talepleri kamuoyu vasıtasıyla politik alana iletmek de önemli... Kuvvetli bir kamuoyu baskısı, dönüşüm fikrini siyasi arenaya taşıyabilir.Ve asıl, bireyler birbirlerini etkileyerek, yüzlerini maddi üretim süreçlerine değil manevi süreçlere dönmeliler. Her birey sadece sanat tüketicisi deği sanat üreticisi de olarak yetişmeli. Bir müzik aleti çalmalı, resim yapmalı. Ve bunu hobi niyetine değil hayatının merkezine koyarak yapmalı. Toplum insanı bu yöne doğru itecek gücü toplarsa olur, neden olmasın? 70-80 lerde gitar çalan müzik yapan şiir okuyan gençler politik olarak da tüketim karşıtı duruşları ile güzel bir örnektir._________________
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder