31 Aralık 2012 Pazartesi

devamı..


Özgürlük temelli üstyapısal sorunlara geçersek…
İnsan varoluşunu anlamlandırmak ,kendisi olmak için seçimler yapıyor.İzolasyon duygusuyla ne denli diğerlerine yakınlaşmak,onlar gibi olmak istiyorsa,özgürlük duygusu ile de onlardan farklı olmak ,kendisi gibi olmak,kimliğini bulmak istiyor…
Bu kimliği bulmak cesaret istiyor.Kendini ifade etmek, kişiliğiniz ve kimliğinizin altını kalın bir çizgiyle çizmek istiyorsunuz….

Tabi bu arada "toplumdan ayrı düşen yönlerinize karşı" yöneltilen kınamalara dayanabilmek zorundasınız...Hem diğer insanlarla ortak bazı değerleri koruyabilmeli, hem de onların içinde eriyip gitmemelisiniz…Varoluşunuzun hiçbir zeminiyok.Bu zemini siz yaratmalısınız…
Eğer nasıl bir insan olacağınızı seçemez iseniz ,Erich Fromm’un özgürlük sorununa karşı “unprodüktif” çözümler dediği çözümler devreye girecektir.Ve o zaman birey bağımlı hale gelebileceği "insanlar veya ideolojiler" bularak kendi adına “onların” karar vermesini isteyecektir.Böyle bir durumda özgürlük sorunu kısmen çözülmüş olabilir ama birey “otantik varoluşunu” artık kaybetmiştir.

Bir din,bir ideoloji,tutulan bir takım,popüler-konformist yaşam şekli bireyin sorgulamadan kabul edeceği değerleri ona sunar.Ve bireye bir kimlik giydirir.Ancak bu kimlik,”uygulu” bir kimliktir.Bu kimliğin ona sunduğu gözlüklerle dünyayı görmeye başlayan birey dünyayı “siyah ya da beyaz”, “biz ve onlar” olarak görmeye başlar.

Kendisi “tek ve birbaşına” olmadığı için  “tek ve kendi başına” olmanın dğerini ,dünyadaki çeşitliliği,zenginliği göremez,anlayamaz.

Dünya onlar için esasen bir mücadele alanıdır.Ve böyle bir birey “iç barış ve sükunete” kavuşamayacağı gibi Maslow’un ihtiyaçlar piramitinde belirtilmiş en yüksek psikolojik ihtiyaç olan “kendini gerçekleştirme” ihtiyacını da asla gerçekleştiremez.
Nietzsche istencin önemini her vesileyle vurgulamıştır.Ona göre insan sürüden ayrılmalı ve kendi değerlerini yaratmalıdır. “çıplak yaşamla” yüzleşme ve “özgür seçim” çağrısı Nietzsche’yi  ilk varoluşçu filozoflardan yapar.Ancak Nietzsche’nin , köle ahlakı olarak nitelendirdiği Hıristiyanlığın temel değerleri olan sevgi ve merhamet duygularına topyekün saldırısı, onun “insanın toplumsallaşma ve izolasyondan kurtulma ihtiyacını” görmezden geldiğini veya daha yüce değerler (estetize edilmiş bir kahramanlık,aşkınlık duygusu) yüzünden bu ihtiyacı “reddettiğini” gösterir.

Halbuki bırakın karmaşık felsefi aklı yürütmeleri, çok sade bir bakışla bakılsa dahi hoşgörü,merhamet,sevgi ve diğerkamlık duyguları olmadan “insanın toplumla bütünleşmesinin” mümkün olamayacağı görülecektir.…Bu değerler toplumsal yaşamın “kararlılığını” sağlayan çimento görevi görmektedir.Nietzsche’nin  yalnızlığı ve felsefesi uğruna çekmeyi kabul ettiği ıstırabı ,işte tam olarak bu sebepten kaynaklanıyor olsa gerekir.

Ruhsal sağlık Freud'a göre basitçe iki sözcükten ibarettir."Çalışmak ve sevmek" Çalışan insan yaratır ve seven insan yalnız kalmaz.Buna mukabil ruhsal sağlık yerine Nietzsche'nin veya Herman Hess'in de izlediği yol ,yaratıcılığın ve dehanın yolu da  seçilebilir.İnsan sonuna kadar özgür ve bilinçli bir varlıktır ve seçimlerine sonuna kadar saygı duymak gerekir.

Sonuç:İnsan özgür seçimleriyle ile kişiliğini yaratır,yaratmalıdır.Ancak aşırı bireyselleşme tehlikesi de vardır.Aşırı bireyselleşme,izolasyon duygusunu beraberinde getirecektir
Nietzsche istencin önemini her vesileyle vurgulamıştır.Ona göre insan sürüden ayrılmalı ve kendi değerlerini yaratmalıdır. “çıplak yaşamla” yüzleşme ve “özgür seçim” çağrısı Nietzsche’yi  ilk varoluşçu filozoflardan yapar.Ancak Nietzsche’nin , köle ahlakı olarak nitelendirdiği Hıristiyanlığın temel değerleri olan sevgi ve merhamet duygularına topyekün saldırısı, onun “insanın toplumsallaşma ve izolasyondan kurtulma ihtiyacını” görmezden geldiğini veya daha yüce değerler (estetize edilmiş bir kahramanlık,aşkınlık duygusu) yüzünden bu ihtiyacı “reddettiğini” gösterir.

Halbuki bırakın karmaşık felsefi aklı yürütmeleri, çok sade bir bakışla bakılsa dahihoşgörü,merhamet,sevgi ve diğerkamlık duyguları olmadan “insanın toplumla bütünleşmesinin” mümkün olamayacağı görülecektir.…Bu değerler toplumsal yaşamın “kararlılığını” sağlayan çimento görevi görmektedir.Nietzsche’nin  yalnızlığı ve felsefesi uğruna çekmeyi kabul ettiği ıstırabı ,işte tam olarak bu sebepten kaynaklanıyor olsa gerekir.


Ölüm
Ve üstyapısal sorunlar………


Ölümün varlığı bizi,kısıtlı bir süreye sahip olduğumuz şu  hayatı,kendimizce doğru işler yaparak değerli kılmaya yönlendiriyor.Ölüm geçici hayatımızın kesin sonudur.Bizi bitirir.Ama Yalom’un da muhtelif defalar altını çizdiği ifade de olduğu gibi,”ölüm fikri” hayatımızı kurtarır.

Ölümden korkuyorsanız şunu kendinize sorun.Sonsuz ve kendini tekrar eden bir hayat sürmek ister miydiniz acaba?Sonsuz bir hayatı değerli kılacak  şey ne olabilir ki?.Oysa ,ölüm size herhangi bir eylemi değil,diğerlerinden daha anlamlı,değerli eylemi,”sizin seçtiğiniz” eylemi yapmanız için kısa bir vakit tanıyor.

Ölüm “istenci” anlamlı kılıyor.Neden gelişmeliyim,neden insan gibi yaşamalıyım,neden insanca ilişkiler kurmalıyım?Neden şu ana kadar olduğumdan farklı biri ,değişik biri olmayı da denemeliyim?

Ölüm size kıpırdanmanız,silkelenmeniz,içgüdülerinizi dinlemeniz ,çaba göstermeniz için sebep sunuyor.Fazla vaktin olmadığı için harekete geçmelisin,seçmelisin,gelişmelisin ve gerçek bir insan olmalısın.

Hayatını insan olmanın tüm erdemleriyle yaşaman için az bir vaktin var.O halde kalk ve harekete geç diyor “ölüm”

Harekete geçersen ölüm korkun azalıyor.Geçemezsen,adeta felç olmuş gibi yerinde saymaya devam ediyorsan,korkuyorsan, ölüm korkun artıyor.İçgüdülerini dinleyemiyorsan,arzularını bastırıyorsan ,kendi hayatını değil de başka birisinin hayatını yaşıyorsan,kendin olmak için gerekli cesareti kaybetmişsen  korkun giderek artıyor.Kendine karşı sahtekarsan,yalan söylüyorsan,masallar dinleyip başkalarına masallar anlatıyorsan,ölesiye susadığın halde su içmekten korkuyorsan “ölüm korkun” artıyor.

İşte ölüm korkusunun görünür hale geldiği anlara yaklaşıyoruz…Ölüm korkusu istencinde nedenini bilemediğin ketlenmedir.Cesaret edemediğin şeyleri yapamayacaksın.O yüzden hiçbir şey istemezsin.İstemekten korkarsın.Ne yaparsan yap,nasılsa öleceksin ve yaptıkların bir işe yaramayacak tesellisine sığınmaya çalışırsın.Ama boşunadır.Bir sahtekarı oynamaktasındır esasında…Yapman gerekenleri bilir ama elindekileri kaybetmekten korkarsın.Elindekini şahsiyetin sanır ve ona sıkı sıkı sarılırsın.Oysa o şahsiyet sandığın,içyüzündeki maskaralığı saklamaya çalıştığın bir maskeden ibarettir aslında…

Bir şey istemeyen istenci körelmiş  bireyler,ne istediğini düşünüp bulamayanlar,şu ana kadar yaptığı şeyler anlamsız ve sahtekarmış gibi bir hisse sık sık kapılanlar,yaşamında anlam bulamayacağına kani olanlar …İşte bu tabloların arkasına saklanır “ölümün o en derin korkusu”…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder